2 Mart 2019 Cumartesi

Kitap yorumum: İstanbul'dan gelmeyen mektup

  Benim tam bir Sherlock holmes hastası olduğumu, beni tanıyanlar, çok iyi bilir. Tanımayanlar da şuan öğrendi 😂

Normalde Sır Arthur Conan Doyle'nin yazmadığı Sherlock hikayelerine pek sıcak bakmıyorum. Ama kitabın üzerinde 'Sherlock' yazınca da o kitabı almadan duramıyorum.

Gökhan Tosun'un yazdığı bu kitapla ise sosyal medya aracılığıyla keşfettim, kitabevinde görünce de merakım ağır bastı ve aldım.


Öncelikle kapaktan da anlaşılacağı üzerine 'benedict' yani dizi serisi olan 'sherlock' u devam ettirmiş gibi. Başladığımda, dizinin özel bir yılbaşı senaryosu falan diye düşünerek okudum hatta, o derece dizi ağırlıklı olmuş.

Ve kitaptan, diziden tanıdığımız ve sevdiğimiz özellikler, durumlar bu kitapta fazla ön planda durmuş ki bu da okumayı sıkıcı değil hatta sürekleyici kılmış ama basitleştirmiş doğrusu. Sanki insanlara, sherlock hayranları, istediğiniz replikleri ve olayları bu kitapta topladım, der gibi olmuş. İtiraf etmeliyim işe de yaramış 😊

Fakat kitabın bir eksi tarafı var ki, Sherlock'un düşüncelerine aşırı girirmiş.

 Bu sherlock'u biraz 'insan' konumuna soksa da 'gizemli, duygusuz' karakterdeki birinin tüm karakterine bir hakaret gibi geliyor. Bana.

Yani demek istediğim ben sherlock'un gizemli, her şeyi ben içimde çözerim sonra size havalı bir şekilde  anlatırım olayı gibi değildi.

Ayrıca sherl ve watson'un çok fazla duygularını veya özel hayatlarını konuştuğu pek görülmez kitapta. Hatta sırf 'aklın şüphesi suçun gerçeğidir' kitabında sherlock ilk defa 'watsona eğer zarar gelseydi seni yaşatmazdım' tarzı bir şey dedi diye deli olmuştum. Çünkü yazarın ilk defa sherlock'un duyguları olduğunu ve arkadaşına verdiği değeri, kitaba aktardığı hikayedir 'üç garrideb' hikayesi fakat "gelmeyen mektup" kitabında duygusal açıdan çok fazla etkilenmedim. Çünkü başından beri watsonla sherlock muhabbet ve duygu içindeydi.

Sir arthur'un çekiciliği işte bu. Tek tek hikaye olarak bakıldığında Sherlock'u, önce insandışı, gizemli, duygusuz gösterir ve sonradan yazdığı bir hikayedeki duygulu bir kelimesiyle okuyucuyu alt üst eder.

Tabi ki kitaba yine de 'iyi' diyebilirim. Sürükleyici, güzel bir konuya sahip. Abdülhamit'in Sherlock sevgisini kullanarak hikaye kurgulaması mantıklı ve iyi bir işti. Sherlock'u Türkiye de düşünmekte apayrı bir haz oldu.

Bu arada Türk kahvesi yapmayı bilen var mı? 😂😉