4 Mayıs 2017 Perşembe

Yarım kalan hikaye ^Buradan kaçış yok^



Kitabı bir heyecan elime almıştım.  Ilk sayfada yazan " suçumuz doğmak, cezamiz ise yaşamak" girisiyle de kitabın güzel olabilecegini düşünüp başladım.  Ilk bölüm sinop cezaevinin tarihini anlatiyordu. Etkileyiciydi. Cezaevinden kacmanin imkansız oldugundan simdiye kadar sadece bir kişinin kacabildiginden falan bahsediyordu. Hatta aklima One piece'de ki cezaevi marineford'u getirdiği icin daha bir merak ettim. Aslinda biyografi sevmem ama bu kitapta biyografi ve guzel basliyordu. Ta ki asıl biyografi kısmı baslayana kadar...

Bir kere, yazar hakkinda, olan kısmı değiştirirmesi gereken bir kitap. Çünkü bu kadar iyi eğitim almış birisi nasil bu kadar çok basit cumle kurabilir ki. Resmen hayal kırıklığı.

Kitabın baskarakteri Mestan Canöz'u yazar resmen şöyle anlatiyor;

Mestan hastaydi. Ayni kogusta *bilmemkackisiyle*(!) beraber kızli, erkekli kaliyordu.  Hastane de Şermin diye bir kız Mestan'i sürekli izliyordu. Mestan bunu nevin ablasina anlatti. Sibel diye bir kiz Mestanla Şermin'i öğrendi. Onunla olmazsa sikayet edecegini soyledi.... Bla bla bla...'bu arada mestan hep masum kizlar hep kötü'

Cezaevi kısmı da bundan farkli degildi. Mestan bir o koğuş bir bu koğuş gidip geldi. Hapisten bir sekilde kacti arkadaslari yardim etti," nasil arkadaslari var la bu adamin?" Diye düşünmedim degil.

Sonuc olarak. Ben bir kitabı yarıda bırakmayı sevmem ve hatta bundan nefret ederim. Ama bu kitap onca ugrasima ragmen beni resmen birakmaya zorladi. Bir ara mestan basindan geceni arkadasina anlatti, okuduğum şeyleri tekrar okumus gibi olunca "tamam" dedim "yeter, zorlama"

Fazla elestirdigimin farkindayim. Başı iyi baslayip sonu felaket bitirdim ama bir sekilde düşünüyorum da Yılmaz Yavuz Bey bu yazımı okursa diye diyorum imkansız da " Bu metni okurken ne hissettiysen bende büyük ihtimalle oyle hissettim. Basinda mutlu, ortasinda kötü,  gerçi ben sonuna kadar gelemedim ama okumayi bitirdiğim yerde öfke duydum"