Her kitabından, bir parça kendimi bulduğum. Her alıntıda "acaba, bu senin düşüncelerin mi yoksa sadece bir karakter için uydurulmuş şeyler mi?" diye kafa patlattığım, her kitabından "anlayamıyorum" diye tekrar tekrar sayfa okuduğum, bir yazardır Atay.
Şu yazıyı yazarken aslında o kadar korkuyorum ki. Onu kötü bir şekilde anmayayım diye..
Çünkü sosyal medya sağolsun Oğuz atay'ı "albayım" ve "olric" ile dile doladı ve ne yazık ki bazılarına bu kelimeleri basitleştirdi..
Ben samimiyetimle söylüyorum ki Oğuz atay'ın her kelimesine, hikayesine, kitabına saygı duyuyor ve biraz -hatta- baya bir övüyorum. Kendimi de övüyorum. Onun kitaplarını okuduğum için..
Az önce "Günlük" kitabını bitirdim. Böylelikle yazarın bütün kitaplarını bitirmiş oldum. Aslında bir can sıkıntısıyla okuduğum "Tutunamayanlar" kitabıyla çok şey değişti ben de..
O kitabı okuduğum ve bitirdiğim zamanı hatırlıyorum da kitabın yazarlarını hiç merak etmeyen, kitapların kimin yazdığını önemsemeyen ben, birden "Tutunamayanlar" in yazarını ve tüm kitaplarını merak etmiştim.
Tek tek tüm kitapları okuduğum halde, "Tutunamayanlar" dışında da başka bir kitabı bu bloğa yazmamıştım.
Ve şuan fark ettim ki ilk ve son okuduğum kitapları, blog'da yazıyorum, Atay'ın.
"Günlük" beni acayip etkiledi. Gerçekten Atay'ın günlüğünü okumak, el yazısını okumaya çalışmak -bu arada el yazısı pek okunaklı değildi- hem basımı hem de elyazısı pek iyi sayılmaz :) - çok güzel bir uğraş oldu.
Günlük, tüm kitaplarından bilgi içerdiği için, anlamak için, öncesinde diğer kitaplarını okumanız gerekiyor.
Onun dışında Oğuz Atay'ın ne kadar bilgi sahibi olduğunu da anlayabileceğiniz bazı bilgi içerikli yazıları var. Yazarlar ve kitapları, osmanlıca ve Türkiye'nin ruhu kitabında anlatmak istediği şeyler, aşırı bir zekanın belirtisi bence.
Günlüğü okumak bana suçlu hissettirmedi. Belki hissettirmeliydi ama onun, karakterini oluşturma aşaması, hikaye konuları, hastalığı, albümü falan ona biraz daha yakın hissettirdi.
Etkiledi be, eylembilimde hissettiğim yarımlık kaldı bir miktarda. Haşa, Allah'ın işine karışılmaz fakat Oğuz atay biraz daha yaşamalıydı demeden edemiyorum.
Kızıyla olan bir mektubu var "benim kızım, yazım kurallarında hata yapmamalı" diyor. O kadar naif bir içtenlikle diyor ki insan kırılmayı, hata yaptığı için -karşısındaki de bu hatayı bulduğu için- kızmayı düşünemez.
Mektup yazarken bile insan bu kadar mükemmel, naif, düşünceli, saygılı olabilir mi? Olabilir. Sırf Suna kan'ı beğendiği ve sanatını takdir ettiği için rüyasında peş peşe görüp, utanarak, ertesi gün takım elbiseyle yatan adamdan bahsediyorum, tabi ki olabilir..
Ben yazmaya devam edebilirim fakat bu yazı ne kadar uzarsa uzasın duygularımı, sevgimi aktaramam.. Ama yine de yazmak istemiştim. Sanki bir zorunluluk veyahut bir görev gibi..
O zaman..
"I have nothing to do with this business"
(Bu işle hiçbir ilgim yok) -Oğuz Atay-